Gıda Mühendisleri Birliği
Eğitim Komisyon Başkanı Yazdı
BAHARATLARDA
IŞINLAMA
Artan
baharat tüketimiyle birlikte baharatın mikrobiyal yükünü azaltma uygulamalar› ön plana çıkmaya başlamıştır. Besinlerde kullanılan baharatın
hijyen koşullarının yeterince sa¤lanamadığı bölgelerde yetiştirilip hasat edilmesi sonucu bakteri, maya ve küf ile kontamine oldu¤u bilinmektedir. Baharatın
genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yetiştirilmesi ve uygun olmayan koşullarda
kurutulmasıyla mikrobiyel yükü artmaktadır Baharatın su aktivitesi düşük oldu¤u
için mikrobiyel riski düşüktür. Ancak su aktivitesi yüksek olan besinlerle
karıştığı zaman mikrobiyel açıdan riski de artar. Baharattaki uygun olmayan mikroflora tüketicilerin besin kaynaklı hastalık geçirmesine neden
olmaktadır. Besinlerde bakteri sporlarının bulunması sonucu, yetersiz pişirme
ve yanl›ş depolama uygulamalar›yla birlikte sporlar›n vejetatif hale geçmesiyle
besin kaynaklı hastalık riski artmaktad›r
Baharattaki
mikroorganizmaların etkisiz hale getirilmesi
amac›yla farklı sterilizasyon yöntemleri uygulanmaktadır. Bunlardan son yıllarda en sık karşılaşılanlardan
birisi de ışınlamayla soğuk pastörizasyondur
ABD Hastalık Kontrol ve
Önleme Merkezi (CDC) tahminlerine göre her yıl 33 milyon insan besin zehirlenmesine
uğramaktadır
Baharat
kaynakl› besin zehirlenmeleri vakalar›nda sorumlu olan mikroorganizmalardan en çok rastlanılan Salmonella enterica
subspecies enterica ve Bacillus spp.'dir. Besin zehirlenme vakalar›na en çok sebep olan
baharat ise; karabiber (Piper nigrum),
kırmızıbiber (Capsicum spp), beyaz biber (Piper
nigrum), köri tozu, anason tohumu (Pimpinella
anisum), rezene tohumu (Foeniculum
vulgare), zerdeçal (Curcuma longa) türleridir
Diğer
taraftan birçok baharat Salmonella spp. üremesini engelleyecek bileşenler içermektedir İran'da karabiber, kimyon, tarçın, yabani havuç, köri tozu, sar›msak
tozu, kırmızı biber, sumak ve zerdeçal baharat›ndan al›nan 351 örnekle yap›lan
bir çal›şmada aerobik mezofilik bakteri sayısının örneklerin %63.2'sinde, E. coli sayısının örneklerin %23.4'nde ve küf sayısının örneklerin %21.9'nda
İran Ulusal Standart Limitleri'ni aştığı saptanmıştır. Baharatların mikrobiyel yüklerinin incelendiği bir başka çalışmada alınan 180 adet baharat
örne¤inin %20’sinden fazlas›n›n total mezofilik bakteri içeriğinin 6 log
kob/g’dan fazla ve spor oluşturan bakterilerin örneklerin %80’ninde 2-6 log
kob/g miktarlarında bulunduğu tespit edilmiştir.
Brezilya'da 233 baharat örne¤i ile yapılan başka bir çalışmada alınan
örneklerin %5.6'sının koliform bakteri içeriği ve Salmonella içeriği sebebiyle Brezilya hükümet önerilerine uymadığı
tespit edilmiştir İspanya'da yap›lm›ş
başka bir çalışmada
marketlerde sat›lan 53
baharat örne¤inin
%26's›n›n kontamine oldu¤u saptanmıştır Suudi Arabistan'da marketlerden temin edilen
50 adet baharattan al›nan örneklerde en sık rastlanan küf Aspergillus, Penicillium ve Rhizopus
olarak tespit edilmiştir Fas'ta
marketlerde satılan kırmızıbiber, kimyon ve karabiberden alınan 80 örnekle yapılan bir çalışmada kırmızıbiberin %95'inin aflatoksin B1 ile kontamine oldu¤u
tespit edilmiştir. Türkiye'de yapılan
bir çalışmada alınan 82 adet kırmızıbiber örneğinden 19 tanesinde aflatoksin ve aflatoksin B1 içeriklerinin yasal
sınırların üzerinde olduğu bulunmuştur.
Baharatın mikrobiyel yükü göz önünde bulundurulduğunda
farklı sterilizasyon uygulamalarına ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.
Baharat sterilizasyonunda kullanılan yöntemlerden birisi termal inaktivasyondur. Ancak buhar ve ısı
uygulaması ile baharatta görünüm ve aroma kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir.
Buhar uygulamasıyla küf kontaminasyon riski de arttırılmış olmaktadır
Genellikle
etilenoksit ile yap›lan fumigasyonun baharattaki mikrobiyel yük üzerinde
oldukça etkili olduğu bulunmuş ve mikrobiyel yükte kayda de¤er ölçüde
azalma sağladığı
Belirlenmiştir Ancak
etilen oksitin soluma ve oral yolla alımı DNA ve
protein kaynaklı kimyasal değişikliklere yol açmaktadır.
Baharatta bulunabilecek maksimum bakteri
düzeyi 108 kob/g'd›r. En çok bulunan
mikroorganizmalar ise mezofilik bakteriler, spor oluşturan bakteriler, mayalar
ve küflerdir.
Işınlama besinlerin mikrobiyel yüküne
etkisini DNA üzerine yaptığı hasarla göstermektedir. Serbest radikallerin oluşup
pürin ve pirimidin gruplarıyla reaksiyona girip DNA hasarına sebep olduğu mekanizmalar
ise karmaşıktır. Işınlama yapılan ortam sıcaklığının 45 °C'nin üzerine çıkarılmasıyla
ışınlamanın yol açtığı hasarı tamir edecek sistemlerin bozulduğu düşünülmektedir. Küflerin üremeyi sağlayan
sporlarının ve hiflerinin sayısının (sporları sayılabilen
Conidia küfü hariç) belirlenmesi zor
oldu¤u için ışınlama dozunun belirlenmesi de net olmamaktad›r. Küflerin ışınlamaya karşı duyarlılıklarını etkileyen çeşitli
çevresel faktörler bulunmaktad›r. Küfün yaşı ışınlamaya karş› direnç durumunu son
derece etkilemektedir. Kuru yüzeylerde ise ışınlamaya karşı direnç
artmaktadır. Nem içeriği %12.5-23 arasında olan buğday ile yapılan bir
çalışmada 3.5 kGy uygulaması ile Aspergillus
flavus suşlarının imha edilebileceği belirlenmiştir.
Baharat kabuk, yaprak, meyve ve tohum gibi farkl› bitki bölümlerinden elde edildiği
için işlem basamaklarıda birbirinden çok
farklı olabilmektedir. Dolayısıyla baharatın kontaminasyon risk aşamaları
ve kalitesine etki eden faktörler birbirinden farklı olmaktadır. Ancak
bazı temel noktalardaki uygulamalar birbiriyle benzerlik göstermektedir
Yüksek kalitede baharat elde edebilmek için
en önemli faktörler; tarım uygulamaları , olgunlaşma süreci ve hava
koşullarıdır. Örneğin hasat sonrasında kırmızıbibere (Capsicum) kurutma öncesi
yapılan kürleme ve delme vb. işlemler rengin geliştirilmesi, taş›ma ve depolama
hacmini azaltmak ve kurutma sürecini hızlandırmak için yapılmaktadır Etilen oksitle fumigasyon, sodyum hipoklorit,
sülfürdioksit, hidrojen peroksit gibi baz› kimyasallar renk kalitesini
iyileştirmek ve mikrobiyel yükü
azaltmak için zencefil ve kakulede kullanılabilmektedir Ancak bu uygulamalar Avrupa Birlğini'nde yasaklanmıştır.
Prosesteki farklılıklar baharat kalitesi
üzerine farklı etkilere sebep olacağından ışınlamanın baharat kalitesi üzerine
etkisi de değişecektir.
Farklı sıcaklık ve sürelerde yapılan
kurutma işleminin kekik aromas› üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada sıcaklık
derecesinin ve uygulama
süresinin artmasıyla aroma verici
bileşenlerin kaybının arttığı belirtilmiştir
Dolayısıyla ışınlama işleminden önce yap›lan uygulamalar da aroma verici
bileşenlerde kayıplara sebep olmaktadır. Monodora myristica
türünde bir hindistan
cevizine
0 ve 15 kGy elektron ışınlama uygulanmas›
sonucu aroma vericilerin miktarn›n araştırıld›¤› bir çal›şmada hindistan
cevizinin 23 adet aroma vericisi bulundu¤u ancak bunlardan en yüksek olan›n alfa-felandrenin (%53) oldu¤u saptanm›şt›r. Elektron ışınlamanın M. myristica'nın aroma vericileri
üzerinde önemli bir değişikliği sebep olmadığı ve bu türdeki hindistan
cevizinde de kontaminasyon yöntemi olarak uygulanabileceği saptanmıştır Gama ışınlama uygulamasının çay kalitesi
üzerine etkilerinin incelendiği bir çal›şmada çaya uygulanan 0, 5, 10, 15 ve 20
kGy düzeyinde ışınlama işleminin
baharatlarda oldu¤u gibi ürünün
aroması üzerine olumsuz etkisinin olmadığı bildirilmiştir Yapılan başka bir çalışmada
da tarçına uygulanan
ışınlama işlemi ile aroma
verici bileşenlerde anlamlı düzeyde azalma olduğu saptanmıştır.
Işınlanmış kimyon ile ışınlanmamış kimyonun toplam polifenol içeriklerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada 10 kGy
düzeyindeki gama ışınlama uygulamasının kimyonun polifenol düzeyinde anlaml›
bir düşmeye sebep olmayacağı belirtilmiştir
Birçok çalışmada gama ışınlama uygulamasının baharat aromasını anlamlı
düzeyde düşürmediği bildirilmiştir.
Işınlanmış besinlerin sağlık yönünden değerlendirilmesinde
4 ana kriter vardır. Bu
kriterler: radyoaktiviteye neden olmaması, canlı
patojenleri veya bu patojenlerin toksinlerini içermemesi, aşırı besin kaybı
olmaması, toksik, mutajenik veya karsinojenik radyolitik ürünler içermemesidir.
CDC, USDA ve FDA ışınlamanın güvenli olduğunu bildirmişlerdir WHO, FAO ve IAEA ile ortaklaşa yapılan
toplantıda Codex Alimentarius’un
belirlediği 10 kGy düzeyine kadar çıkabilecek dozlarda ışınlama
yapılabileceği bildirilmiştir. Ayrıca
Fransa'da izin verilen en yüksek doz 11 kGy iken Arjantin ve ABD'de 30 kGy dir.
Başka ülkelerde 75 kGy e kadar da çıkabilmektedir.
Besinler ne kadar yüksek
ışınlara maruz bırakılırsa bırakılsın radyoaktif özellik
göstermezler ve ışın kaynağına direkt olarak maruz bırakılmazlar. Ancak kaynaktan
gelen ışınlara maruz bırakılırlar.
Işınlamaya maruz bırakılmış besinler toksik etki göstermezler.
Literatüre bakıldığında ise 1940'lardan beri
ışınlanmış besinlerin sağlık üzerine etkileriyle ilgili
araştırmaların devam ettiği
görülmektedir. Sonuçlar ışınlanmış besinlerin toksik etki yaratmadığını
göstermiştir. Işınlanmış besinlerin anormal kromozom
oluşmas›na sebep olacağı
ise en sansasyonel bilgiler
arasındadır.
Haydarabad'da Beslenme Ulusal Enstitüsü (NIN)'den bir grup bilim adam› 0.75 kGy'lik dozla
ışınlanmış ekmek tüketiminin çocuklar, fareler, ratlar ve maymunlar üzerindeki polipiloid oluşturma durumunu araştırmışlardır. Çalışmanın sonucunda yetersiz beslenen çocukların bu ekmeği tüketmesiyle polipiloid hücre oluşturma durumunun arttığı tespit edilmiştir Ancak çalışma incelendiğinde sadece 5 çocukta 100 kromozom sayıldığı saptanmıştır. Daha sonra yapılan çalışmaların hiçbirinde de benzer sonuç bulunmamıştır. Bu gelişmelerden sonra Hindistan'da oluşturulan bir komite, Avustralya, Kanada, Danimarka, Fransa, İngiltere ve